Yaşar Akgül’ün ‘Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler’i Üzerine Ali Celep Yazdı…

ALİ CELEP

YAŞAR AKGÜL’ÜN ‘YANGINDA İLK KURTARILACAK ŞİİRLER’İ

(Bir Eleştirel Yaklaşım)

Yaşar Akgül 1970’li yıllardan bugüne yazınımızın gelişimine gücü yettiğince yardımcı olmuş bir şair. Birçok gazete ve dergide denemeler, öyküler ve şiirler yazmış. Yanı sıra şiirimiz üzerine düşünmek gibi soylu bir eylem de gerçekleştirmiş. Vaktiyle bu düşüncelerini ‘Şiir Haritası’ adıyla kitaplaştırmış. (1987) Yazınımızın türlü katmanlarında çalışmasına karşın, Akgül’ün daha çok şiirde temayüz ettiği anlaşılıyor. Bende iki şiir kitabı var. İlki, 1991 yılında yayımlanmış: ‘Ahir Zaman Şiirleri’. İkincisi ‘Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler’ adıyla 1997 yılında gün ışığı görmüş. Akgül ikinci şiir kitabına ilkindeki şiirlerini de katmış. Daha doğrusu ‘Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler’ ‘Ahir Zaman Şiirleri’ne 12 yeni şiir ilave edilerek kurulmuş bir kitap. Bu cümleden olmak üzere esasen biri diğerini bütünleyip kucaklayan tek bir şiir kitabından bahsedebiliriz. Bu toplamın dışında Akgül’ün ‘Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler’ (2023) adıyla yayımlanmış bir şiir kitabı daha var.

Öyle anlaşılıyor ki az yayımlayan şairler soyundan geliyor Akgül. Yazınsal biyografisine bakılırsa az yazmasında iki neden görünüyor: Bir süre şiire ara vermesi ve seçici davranması. Şiire ara verişinin nedeni özele bağlandığı için üzerinde durmuyorum. Seçici davranması ise müşkülpesent oluşuyla açıklanabilir. Müşkülpesent oluşu şiirin kendine mahsus seçkin nitelikleriyle ilgilidir. Başka bir deyişle, kendi şiirini kurma derdiyle çalışma titizliğine bağlanabilir. Bu dert onu iyi şiirden daha iyi şiire doğru motive etmiş gibidir.

Kitabın açılışını ‘Ahir Zaman Şiirleri’ ile yapmış Yaşar Akgül. ‘Ahir Zaman’da sekiz şiir var. Bu kesitler yaşadığımız zamanlara yakılan kişisel ağıtlar dizisi olarak okunabilir. Şiirlerde bir yangın yerine dönmüş çağımıza tanıklık eden duyarlı, kullanıcı bir personanın dolaşımda olduğu söylenebilir. Duyarlılık evvela kendi maskesini çıkarma cesaretinden başlıyor:

‘pazar.

günahlarım çoğaldı da çoğaldı

çamaşır makinesi

kirlilerim yığıldı da yığıldı

kiliseler papazlar

bu gün akü olma günüm

boşalıp dolma günüm

gah var gah yok olurum

vatansız makineler içinde’

Günahların çoğalmasıyla çamaşırların birikmesi arasındaki pozitif korelasyon dikkat çekici görünüyor. Pazar günü kilisede günahtan arındırma işlemi yapan papazla, kirlileri temizliğe kavuşturan çamaşır makinesi arasında kurulan ironik eşitleme üzerinden gelişen eleştirel sorgulamanın manidar olması gibi. Hiç kuşkusuz bir var oluş bilinci inşa etmeye yönelik olan bu sorgulamanın nihai planda bir ‘itirafı’ tetiklediği (set off) görülüyor. Gerçek şu ki bütün bir Yaşar Akgül şiiri, ‘itiraf şiiri’ üst başlığı altında okunabilir açıklıktadır. Ve iyi şiir katında her itiraf, insanın kendiyle içinde bulunduğu çağ arasında doğan anlamlı gerilimin sonuçlarını geliştirmeye matuf olmak üzere yapılır. Ertesi gün bu gerilimin nedenleri üzerine eğilmiş Akgül. Böylece aile içi konumunu temel insanlık planına çekmeye çalışmış. Ahir zamanların eleştirisi kişisel duyarlıktan, giderek ait olduğu topluluğun bozulan dinamiklerine uzanmış. Kumbarada biriken para, yerini gözyaşına bırakır. Bir evin var oluşuna kıymet ve anlam biçmenin yolunun nereden geçtiği itiraf edilir. Para biriktirmek ve gözyaşı biriktirmek ya da biriken paraya çoğalan gözyaşının eşlik etmesi çağın çelişkilerine gerçekçi izahlar getirmenin kontrastı olur. İnsan ve onun saklı gerçeği, gittikçe daralan ahir zaman gerçeği içinde iki kaşık gibi iç içe onun şiirinin kurucu mayasını oluşturur. Bu mayayı sonraki yazımızda biraz daha ayrıntıda kurcalayalım.

‘baba kumbaramı sen mi açtın

gözyaşından başka bir şey biriktirmedin mi

bağırma bağırma ölümüne sakla

yoksa başka şeyler gelir akla

eve Kur’an getirmek mesela’  

Başa dön tuşu
wstar33