Bel sağlığınız için 40 dakikadan fazla sabit oturmayın

Yeni yazımın konusu ne olsun diye düşünüyordum ki birden aklıma bu toksik ilişkilere olan hayranlığım geldi.

Bahsettim mi bilmem, yeni bir diziye başlayacağımda özellikle son zamanlarda hep kararsız kalıp eski dizileri izlemeye başlamış olarak buluyorum kendimi. Halbuki bir tek Netflix’te en az 30 tane izlemek isteyip de hala başlayamadığım dizi vardır inanın. Diğer platformlardan bahsetmiyorum bile düşünün…

Benim bu durumlarda çoğunlukla kendimi izlerken bulduğum dizi elbette ‘Friends’ oluyor. Bu dizi ile ilgili yıllar önce yazdığım yazıyı buradan okuyabilirsiniz bu arada. Belki de 5000 kere izlemiş de olsam, her repliğini ezbere de bilsem, yine de tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı misali benimle Friends arasındaki ilişki. Tamam tamam, mübalağa sanatı yapmış olabilirim ama inanın 50 kereden az izlememişimdir ben bu diziyi.

Geçen gün ne izlesem diye düşünürken, aniden ‘Küçük Sırlar’ aklıma geldi. Oradaki esas başrol kızı ve oğlanı değil de, tam bir toksik ilişki yaşayan Arzu ve Ali’nin aşkıydı hep beni çeken. Diziyi, verildiği yıllarda izlemiştim ve yıllar sonra aklıma gelmişti yeniden. Tamam hatırlıyordum inişli çıkışlı bir ilişkilerinin olduğunu ama merak ettim doğrusu, yıllar önce neydi bu aşkta beni bu kadar çeken? Belki şu an bambaşka duygular hissedecektim diziyi izleyince. Hadi dedim, aç izle bakalım o kafada mısın hala, yoksa artık olgunlaştın, huzurlu ve sakin ilişkileri izlemek isteyen Gizem mi var şu an karşında?

Sonra başka bir şey belirdi zihnimde. Bugüne kadar izlediğim yerli yabancı bütün dizi ve filmlerde, beni en çok heyecanlandıran, her sahnesini defalarca izlediğim, en çok birlikte olmalarını istediğim ikili kimdi?

Blair & Chuck…

Chuck & Blair…

Birliktelikleriyle toksik ilişkinin kitabını yazan bu iki şahane karakter Gossip Girl dizisinde, dizinin esas kızı Serena ve aşklarından çok daha fazla ilgi çekmişti, yalnızca benim için değil, dizinin tüm izleyicileri için…

Toksik ilişkinin günümüzde tanımını bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum, ancak en yalın haliyle yazmam gerekirse; partnerlerin duygusal ve fiziksel sağlığına zarar veren, huzurlu ortam sunmak yerine yıpratıcı bir ortamda, bir girdabın içerisinde savrulmalarına yol açan ilişki türüdür toksik ilişki.

Oldu mu sizin hayatlarınızda böyle bir ilişki peki?

Bir söz vardır: Her insan toksik ilişkiyi hayatında en azından bir kez tatmıştır ya da ‘henüz’ tatmamıştır…

Hadi itiraf ediyorum, bu cümle tamamen benim uydurmam. Ama sizce de doğru değil mi?

Peki neydi özellikle de biz kadınları, bu toksik ilişkilere böylesine sürükleyen şey?

Belki de ekrandaki o mutlu sonlardı bizi böyle yapan, olamaz mı? Olabilir…

Çocukluğumdan beri izlediğim Friends dizisindeki Chandler ve Monica’nın ilişkisini hep hayatımda istemiş olmama rağmen, ben değil miydim Rachel ve Ross aşkına hayran olan? Aralarında o kadar şey yaşandığı halde, ikisinin de hayatına çok daha iyileri girdiği halde, başkalarıyla değil birbirleriyle birlikte olmalarını istedim hep.

İlişki denilince Sex and the City’yi unutmamak lazım tabii. Tüm zamanların en toksik adamı, yani Mr. Big için söyleyecek onlarca kelime olmasına rağmen, belki de bu karakteri tek bir kelimeyle anlatabiliriz.

Narsist!

Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm toksik karakterler arasında bir bu beye hiç mi hiç ısınamamıştım. Carrie ile Aidan karakterini yakıştırmıştım ben hep. Neydi Big’de beni bu derece rahatsız eden, onu hiçbir zaman sevememem ve herkesin aksine onun kötü bir insan olduğunu düşünmem, şahsen ben de bilmiyorum. Halbuki o da diğerlerinden farksızdı. Aslında farksız demek de ne kadar doğru olurdu? Sanırım Big’in diğerlerinden farkı, hep kendi istediği zamanlarda Carrie’nin hayatına girmesiydi ve tabii ki kendisi istediği kadar…

Belki de onu diğerlerinden ayıran da buydu. Kendisi istediği kadar…

İlişkileri her seferinde onun istediği yönde ve onun istediği kadar gelişiyordu, ne yazık Carrie’ye… Tam da Firdevs Hanım’dan bir aptal kelimesini hak etmişsin be Carrie. Bize de ‘büyük aşk’ diye izlettiniz ya yıllarca, asıl ona ne demeli?

Biliyor musunuz, bunca zaman sonra, tam da bu satırları yazarken, sanırım ben anladım tüm bu dizilerdeki toksik ilişkilere olan takıntımın sebebini.

Çünkü empati kuruyordum ilk andan beri, aldatılan, ihanete uğrayan, en önemlisi ‘hayatının aşkı’ diye göklere çıkarılıp da bir anda hayatı yerle bir edilen tüm o kadınlarla. Bakın aslında iki hafta önceki yazımda bahsettiğim konudur belki de bunun sebebi. Detay vermeyeyim, okursanız ya da okuduysanız zaten ne demek istediğimi anlayacaksınız…

Ha ben aldatıldım mı, asla! Tabii bildiğim kadarıyla.

İşte o kadınların çektikleri acılar var ya, hele bir de tüm o erkeklerin ilişkinin ilk zamanında yaptıkları o lovebombingler yok mu her defasında beni benden alan…

Fark ettiğim bir şey de ne oldu biliyor musunuz?

Gerek ekranda, gerek gerçek hayatlarda, sizin iyileştirdiğiniz (bu birçok anlamda aslında) kişinin size bana iyi geliyorsun, senin yanında kendimi iyi hissediyorum ve daha iyi bir insan oluyorum dediği sırada, aslında onun size iyi gelmediğini fark ettiğiniz an. İşte en kötüsü de bu bence. Kendinizden ve karakterinizden uzaklaşıp, birini iyileştirirken ondaki negatiflikleri kendi ruhunuza mıknatıs gibi çekmeniz ve de çok daha fazlası…

Bırakın, bırakalım sorunlu insanları iyileştirme çabamızı ve hayatındaki problemleri kendi başına, kendi yöntemleriyle aşabilmiş olan insanları hayatlarımıza alalım artık. Ne dersiniz?

Ruhunuzu iyileştirebildiğiniz, huzur dolu günlerde buluşmak dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Yazıyorum; bazen heyecanla, bazen hayal kırıklığıyla ama hep hissettiğim gibi

Bel sağlığınız için 40 dakikadan fazla sabit oturmayın

Xinhua’nın haberine göre, sinema bileti satış platformu Maoyan, filmi izleyenlerin sayısının ülke genelinde 160 milyonu aştığını duyurdu.

Ne Zha 2, 159 milyon kişinin izlediği 2017 yapımı “Kurt Savaşçısı 2” filmini geride bırakarak, Çin’de “tüm zamanların en fazla izlenen filmi” ünvanını kazandı.

Dün gece itibarıyla 1 milyar dolar gişe hasılatına ulaşan film, bu eşiği aşabilen ilk Hollywood-dışı yapım oldu.

ÇİN KLASİĞİNDEN UYARLANDI

16. yüzyılda kaleme alınan “Fıngşın Yanyi” (Tanrıların Tayini) adlı klasik romanın bir uyarlaması olan fantezi türündeki animasyon filmi, Çin Budizmi’ndeki “Ne Zha” (Nı Ca) adlı koruyucu tanrının serüvenlerini anlatıyor.

Eleştirmenler, 2019’da seyirciyle buluşan ilk filmin devamı niteliğindeki “Ne Zha 2″nin, kökleri Çin folklorunda bulunan bir hikayeyi, aksiyon, mizah ve romantizm ile birleştirerek başarılı bir seyirlik ortaya koyduğunu belirtti.

Animasyon filmi, Çin’de geleneksel ay takvimine göre yeni yılın kutlandığı Bahar Bayramı tatili döneminde kırılan gişe rekorunun da öncüsü olmuştu. Ülke genelinde sinemalarda elde edilen gişe geliri, 28 Ocak ile 4 Şubat tarihleri arasında 9,5 milyar yuana (1,3 milyar dolar) ulaşırken “tüm zamanların en yüksek Bahar Bayramı hasılatı” olarak kaydedilmişti.

ßtirmeniz gerektiğini size işaret ediyor. Bel ağrısının sebepleri, anatomisi, bununla nasıl mücadele etmeniz gerektiği, yaşamınızda neleri değiştirerek bunun üstesinden gelebileceğinizi burada öğretmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

YILDIRIM: AYNI POZİSYONDA OTURMAK BEL SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uzm. Dr. Özge Yıldırım da oturuşa ve duruşa dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayarak “Mutlaka omuzlar dik ve karın kasları kasılı olması çok önemli. Kolların ve omuzların önde olması gerekir. Kendimizi gevşek bırakmamız lazım. Otururken belimizi destekle oturmamız gerekiyor. Online çalışma pandemi sonrası çok yaygınlaştı. Hep aynı pozisyonda oturmak bel sağlığını ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Bunlara dikkat etmek lazım. Hayatımıza mutlaka hareket katmanız lazım. Hepimizin mümkün olduğunca yürüyüş ve karın kaslarını kuvvetlendirmeye yönelik egzersizler yapmamız gerekiyor. Omurga sağlığı için çok çok önemli. Çünkü en sık bel ağrısı sebebi kasların uygunsuz kullanımı” ifadelerini kullandı.

DİNÇER: NASIL YÖNETEBİLECEĞİMİZİ İYİ BİLMEMİZ GEREKİYOR

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Ümit Dinçer, “Bel ağrısı toplumdaki her birey için son derece önemlidir. Bel ağrısını nasıl yönetebileceğimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Tedavi etmenin en basit yöntemi ona karşı korunaklı olunması. Dolayısıyla uygun egzersizler yapmak, iş yaşamında ne gibi adımlar atmalıyız, ne gibi uygulamalar yapmalıyız bunları bilmek gerekir. Ağrılarla ilgili uyanık olmak gerekiyor. Eğer basit ağrı kesicilerin ve uygulamalarla geçmiyorsa o zaman bir fizik tedavi rehabilitasyon uzmanını karşısına geçmek gerekir. Sonrasında yapılacak olan değerlendirmelerde ağrınızın neden kaynaklandığını tespit edildikten sonra da fizik tedaviye başvurabilirsiniz” dedi.

“AYAĞIMI KALDIRMAYACAK DURUMA GELDİM”

Etkinliğe katılan 56 yaşındaki Yıldıray Yıldırım ise bel ağrısının 10 yıl önce başladığını belirterek “Araba bagajına eşya taşırken belimde bir şey hissettim. O zaman ağrı kesici ve fizik tedaviyle devam ettim. Fakat her seferinde doğru hareket etmediğim ve bazı yanlış hareketlerimden dolayı yılda bir fizik tedavi süreçlerini yaşadım. O süreçte artık ayağımı çok zor kaldırdığımı hissettim. Daha sonra Mehmet Aydoğan hocamla tanıştım. Operasyonu geçirdiğim süreçte hem hastanede olsun hem de hocam olsun bana çok büyük desteklerde bulundu. Bu faydalı bilgilerle daha kaliteli yaşamaya devam ediyorum” dedi.

“FELÇ RİSKİNDEN DÖNDÜM”

47 yaşındaki Fatih Temur da yıllardır oturarak çalıştığı için bel ağrısı yaşadığını belirtti. Aynı zamanda sırt fıtığı yaşayan Temur, “Geçen yıl bel ağrısı ve uyuşmayla şikayetlerim başladı. MR çekildiğinde ise omuriliğimin kopmak üzere olduğunu ve felç riskimin olduğunu anlattılar. Herhangi bir tedavinin olamayacağı bir an önce ameliyatla bunun halledilmesi gerektiğini söylediler. Yolumuz Mehmet Aydoğan hocamla kesişti. Kendisi de bu konuda çok bilgili olduğu için tavsiyeleri üzerine ameliyata karar verdik. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra normal bir hale döndük. Sırt fıtığının ise çok nadir görülen bir vaka olduğunu söylediler. Kireçlenmenin yanı sıra sinirdeki zayıflamayla bunun operasyondan çekilebileceği anlatıldı. Hızlı bir şekilde karar verdik. Sağlığımıza kavuştuk” diye konuştu.

 

Başa dön tuşu